

Ben Bu Boşluğu Nasıl’ın 5. bölüm sayfasını açıyorum. Bu yazının adına “Güç Kalkanı” dedim. Her birimiz hayatımızda olanlara bir kalkan buluruz. Onun bizi tüm boşluklardan koruduğuna inanırız. Acıdan oluşan o boşluklardan. Derin, babasıyla buluştuğu cennet gibi bir günde bir şeyi anladı. Mete ile ikisinin bir ortak noktası vardı. İkisini de her gördüğünde son görüşü olmasından korkuyordu. İçinde kalp denen o garip organı taşıyan herkeste olduğu gibi Derin’in de kaybetme korkusu var. Ve ona bu korkuyu hep veren sevdikleri..

Met bey.. Derin’in mesajını görünce gülümseyebildiğini farkediyor. Kendi de inanamıyor. Normalde hiç gülmeyen suratı, kimse yokken gülüyor. Met’in de güç kalkanı mutluluğunu göstermemek. Evet, eğer gösterirse elinden kayıp gideceğini sanıyor. Ve gösterirse, acı çeker diye korkuyor. Ama sana kötü bir haberim var Mete. Mutlu oluyorsun..


Mete gibi beyler genelde “bağlanma problemi” edindiğini zannederler. Ne zaman onları kendine bağlayan, aklını başından alan bir kadın görseler kaçarlar. Çünkü bağlanmak çok kolay, kopması ise en zorudur. Ve asıl sorun, kopamamaktır. Derin, Mete’ye olan hisleri karşısında güç kalkanı oluşturmaya çalışmıyor. Aralarındaki en büyük fark bu..

Bıraksan mı kendini? Belki de içinde biriktirdiğin o ateş, Derin’in serin sularına girince dinecek? Derin’in “derinine” inmekten korkmak, çukursuz yolda çukura düşeceğini sanmak gibi. Orada sen varsın. Sen kendini, kendinden koruyacaksın, Derin’den değil..


Derin, Mete’nin aynası gibi. İnsan en çok kaçmaya çalıştığı insandan doğruları duyunca öfkelenir.. Mete, içindeki yüksek kalkanların kaybolup Derin’in içine karışmasına öfkeli. Yıllardır, kaybettiği ailesinin boşluğunu doldurmak isteyememesine öfkeli. Birini severse, ailesini sevmiş gibi değil belki ama sevmiş olacak işte. Günün birinde kaybedeceğini adı gibi bildiği birini sevmiş olacak. Günün birinde hepimiz kaybolacağız be Mete, sevdiğini kabul et gitsin! Hem sevgi dediğin şey acıdan açılmış boşluklarını saracak ve sarılacak onlara..

“Görmek istemiyorum seni artık.” Dedi, görmemekten en çok korktuğuna. Kırıldı o kocaman umursamazlıktan yapma kalkan. Aldı eline sazı, çalıyor hayat. Derin’i görsem, “O’nu senden alan yağmuru dinle” derdim.. Bırak aksın. Ama yanlışa ama doğruya.. Bırak aksın kalbinin yağmurları damarlarından. O son perde kapanana kadar. Hayat bir oyun Derin, kalbinin yağmurlarının denize ulaştığı.. Önemli olan gittiği yolu doğru bulmak, bulabilmeyi öğrenmek. Neticede tüm kalp yağmurları kendi denizine mutlaka ulaşır. Gör babişi, bırak o da aydınlatsın yolu. Yol zor, engebeli, karanlık ve ıslak.. Oyunun perdelerini ve ışıklarını açan da kalbinin yağmurları, kapatan da… Yolu bulan da aynı selamı verir hayata, bulamayan da.. Yeter ki sen çalış bulmaya, izin ver yolda elinden tutanlara..

Yağmuru dinlediler, indi kalkanlar ve karıştı oyunun en hassas yerine. Kalplerinden akan yağmura ve gittiği zifiri karanlık yola el verdiler. Oyunun perdeleri ve ışıkları açık, sahne sizin artık. Korkmayın, yürüyün engellere aldırmadan. Kayıp düşerseniz göremediklerinize bir selam gönderin, ışığınız olsunlar diye.

Derin, eğer yağmuru dinlersen, bu oyunda doğru yerdesin demektir. Çünkü her gidişinin bir varışı olduğu gibi, kalbinin her yağmurunun da iki şemsiyesi var artık. Biri, yolunu her kaybettiğinde gelen, diğerini ise nihayet biliyorsun..
Yorum yok