
6. sayfa, kalp satırındayız. Murat ve Derin, vapur. Dış-gün. Bazı kalemler bizi bırakmaz Derin. Biz onları bırakırız ama onlar bizi bırakamaz. Bir kalemi elimize üç şekilde alırız.. Hayatımızı, yaşadığımız yeri ve insanları yazmak için. Derin, birincisini seçti diye belki anlaşılmadı. Her insan kendi filminin senaristi ve başrolüdür. Ve insanlar onu anlasın istediğinde yazar hayatını. Kimse, çok mutlu bir hayatı var diye de yazmaz. Çünkü çok sevdiğim bir söz var..
“Tarih yalnızca mutsuzları yazar.” Ve mutlulukla tanışmış insanların hikayeleri hep biter.. Çok ünlü bir mutsuzdan..

İndir kalemini teslim ol Derin. Anlaşılana kadar buradasın. Gittiğini sansan bile gidemezsin çünkü bir aynanın içindesin. Sen ona babiş diyorsun.

İnsan ancak birileri onu unuttuğunda ölür. Kimse mezara girdi diye ölmez.. Babiş de ölmeyecek. Çünkü birbirinin aynası olan insanlar hiç ayrılmaz. Yalnızca yoklukla baş etmek gibi bir dikene takılırlar.. İşte o zaman başlarlar yazmaya.. Kalp unutsa bile kelimeler hatırlasın diye.

Derin’in unutmayacağı yalnızca aynası değil. Kör kuyusu da unutulacak gibi değil. Karanlık kör kuyuları doldurup kapatırız da, onları aydınlatmak gelmez aklımıza. Annesi de kalemin silah değil de ışık kaynağı olmasını dilerdi. Dilerdi de, o ışığı neden Derin’in uzatmasını bekledi? Karanlıktan yakınanlar, ışık yakmaya cesareti olmayanların işidir. Çünkü aslında karanlık, bir ilüzyondan ibarettir. Işığı içimizde bulursak eğer, yol değil yolun sonu da gözükecektir..

Kalemi bırakıp teslim olmak isterken gelen o tertemiz, bembeyaz kağıt gibidir kardeş. Ben kardeş nedir hiç bilmedim. Ama hep hissettim. Derin’in de hissettiğine eminim. Mesele yalnızca aynı pencereden bakabilmek hayata.. Etle tırnağın, kalp ile vücudun, gezegenlerle uzayın ayrılamayacağı gibi kardeşler de ayrılmaz. Ayrılması teklif dahi edilemez, ayakta duramazken dayanacak duvarın olsun diye..


İnsan ne için yazar? İnsanlardan ve hayattan korunmak için mi, insanlara ve hayata kendini anlatmak için mi? Belki de boşluk denen o sonsuzlukla baş etmek ve içinde kaybolmamak içindir.. Derin, insanlara kendini anlatmak için değil, kendini insanlardan korumak için, içinde bazı mevzuları temize çekmek için yazıyor. Kelimeler, akıl ile dansı tamamlar, perde kapanır ve kalem noktayı koyar. Sonrası perdenin boşluğa açılmasıdır. Kimsenin hikâyesini bir başkası uzatamaz, kimsenin gerçeğini kimse yazamaz. Derin’in hikayesini bir kelime daha uzatmaya niyeti yok. İnsanlara hikayesini inandırmak gibi bir niyeti de. Yazmak istedi, yazdı ve bitti. İşte bütün gerçek bu.


Aşk belki de hep bir yaralanma halidir? Bazen kalpten, bazen kafanın içinden.. Veya gerçekliğin yok edildiği tek evrendir aşk ve belki de dizi setleri ve diziler bunun için vardır. Belki de yalnızca dizilerde var denilen aşk evrenini gerçek yapabilmektir mesele çok imkânsız gözükse de..

Hayatın bir amacı daha var aslında. Tüm yanlışları göndermeyi bilmek. Yaşanabilir bir hayatın formülü, yaşamını engelleyenleri göndermektir. Yeter ki kimin doğru kimin yanlış olduğunu iyi bilelim.

Doktorun da dediği gibi Derin’in “delikanlım” şarkısı, onun boşluğu. Kanının deli akmasını da, kaleminin kağıtta akmasını sağlayan da o boşluk.. “Nasıl”sorusuna cevap bulunabilir mi bilmiyorum ama Derin’in de benim de bildiğimiz tek bir şey var. Bizim “nasılımız” yazmak..

“Hayal ettiğimiz her şey gerçektir.” Derler ya hani.. Met, hayal de olsa gerçek de olsa Derin’in gerçeği.. Akıp giden hayatın her durağı hayal ettirir. Kimseler hayalsiz çıkıp gidemez bu hayattan. Ve boş, beyaz bir perdeye yansıyan o görüntüler akıp giderken anlarız ki ân, bir daha geri gelmez. Yaşa gitsin kalemdaşım Derin.
Benim duraklarımdan birisi yeldeğirmeninde tatlı bir sokakta, 33 nolu pembe bir apartmanın duvarı.. Daha önce başkası için, gelecekte de senin için yazılacak bir söz olacak belki de orada..
“Bazı dokunuşların izi geçmez.” Benim kalbime dokunduğun iz gibi..
Yorum yok