
Herkese yeniden merhabalar! Bildiğiniz gibi Magarsus, vites yükseltmeye devam ediyor. Henüz üç bölümü gelmiş olmasına rağmen kendine sağlam bir kitle edindi. Hatırlarsanız ilk iki bölümünün analizini sizlerle paylaşmıştık. Gelelim 3. bölüme..

Halil Kurak’ın ölümü Sarıbahçe’nin tüm dengelerini değiştirdi. Artık narenciye kanunları değişti. Tabii bu durum Kurak kardeşlerin de dönüm noktası oldu. Tansu, gözünü hırs bürümüş bir karakter. Onun özelinde babasının kaybı demek koltuğun başına geçmek demek. Ailenin ataerkil zihniyetinden bir kadın olarak en çok etkilenen kişi Tansu.. Hayallerini gerçekleştirmesine asla izin verilmemiş. Kardeşleri içerisinde tek okuyan kişi olması bile onu onların gözünde “biri” yapmaya yetmemiş. Babası hayatı boyunca onu yetersiz hissettirmiş.. Hal böyle olunca Tansu tüm ipleri eline almak istiyor. Haksız da sayılmaz gerçekten çok kıvrak bir zekâya sahip olduğunu gördük bu bölümde. Güçsüz gözükmek onun kitabında yazmıyor, babasının cenazesinde bile ağlamıyor, herkesin gözü önünde ağlamak bir Tansu hareketi değil. Merve Dizdar harika bir Tansu yaratmış bayıldım karaktere.

Bölümde çok sevdiğim Uğur Uzunel sadece tek karede gözüktü ama bahsetmeden geçmeyeyim diye düşündüm zira kendisini sağlam bir karakterde izleriz diye düşünüyorum..

Halil Kurak’ın gidişi diyorduk.. Turgut, babasının acısını yaşayamadan kendini bir intikam oyununun içinde buldu. Çok fevri, sinirli ve ani ataklar yapabilen bir karakter Turgut. Durdurması zor ve ne yapacağını kestirmek de öyle. Ancak Tansu, onun dilinden anlamaya başladı. Çünkü ikisinin de artık hedefi de acısı da aynı. Babalarının ölümü aslında Kurak kardeşlerin birbirleriyle gerçekten tanışmalarına neden oluyor. Kimse kimsenin gözünün ne kadar kara olduğunu bilmiyor fikrimce. Turgut’un kafası çok düz çalışıyor gibi gördük ama etrafındaki yaşanan olaylar ve kardeşlerinin düştüğü durumdan ders çıkardığını düşünüyorum ve Turgut bundan sonra nefreti ile değil, mantığı ile hareket edecek gibi görünüyor. Karakter gelişimleri henüz 3 bölüm olmasına rağmen çok iyi işleniyor. İşin içine aşk girince zaten Turgut’un bir kediye dönüşeceğini hepimiz biliyoruz. 🙂 Artık itibarı herkes tarafından kabul görmüş veya öyle sanılan Halil Kurak yok, yalnızca onun çocukları var.. Yani, bir itibara ihtiyaçları var sıfırdan inşaa etmeleri gereken ama işler hiç de kolay olmayacak. Artık portakal kasaları kanla boyalı..

Batmakta olan bir şirket, zaten gitmiş olan bir itibar, finansal yetersizlik ve tüm halkın nefretini kazanmış bir aile. Ya çıkacaklar ya çıkacaklar. Turgut’un durumun ciddiyetini anlaması biraz zaman alsa da kendinden üst bir akla ihtiyacı olduğu çok açık. Ona kalsa kan çözer herşeyi fakat Tansu’ya göre her şeyin başı sakin olup güçlü kalmak.

Turgut her zamanki gibi çözümü gücünün yettiği tek kişi olan Beton’un harcanmasında buluyor. İçten içe babalarının Beton’u en az onlar kadar belki de çok daha fazla sevmesini hazmedemiyorlar. Hedefleri aynı olmasına rağmen hazmedemediklerini yok etmeye programlanmışlar. Beton ise canı gibi sevdiği Halil’in katillerini yok etmeye odaklı. İşte aralarındaki en büyük fark bu. Beton, kendi kişisel intikamını alırken arkasında bir destek aramıyor. Turgut ve Tansu için aynısı geçerli değil. Onlar babalarının değil paralarının katilinin peşindeler.

Tansu son çare Damla’nın şirkete gider ve kaynak bulmaya çalışır. O portakalları bulamazsa yıllardır yaşadıkları yerde onları yaşatmak bile istemeyen, Halil Kurak nefreti ile yanıp tutuşan bağ bahçe sahiplerinin eline düşecek. Tansu, pes etmek yerine kuralları baştan yazmayı seven birisi tanıdığımız kadarıyla. Bankalardan, bazı üreticilerden veto yemek onu yıldıramaz, güçlendirir.. Damla’nın göründüğü gibi bir masum olduğunu düşünmüyorum aksine intikam amaçlı Kurak ailesine yanaştığını düşünüyorum. Her şeye mantığı ile yön veren Tansu bu sefer en büyük darbeyi Damla’dan yiyecek gibi tahmin ediyorum. Damla karakteri bu kadar toz pembe yazılmış olamaz mutlaka karanlık bir tarafı var ve onun hikayesini çok merak ediyorum. Sümeyye Aydoğan’ı mümkünse daha çok izleyelim…

Betonum da Betonum.. Sarıbahçe’nin Ali Cabbar’ı. Kurak kardeşlerin en sessiz sakini olan Fatoş’a vurgun Beton. Kuzenine de vurulmazsın dedirten Beton. Onun meselesi çok başka. Hem babası gibi gördüğü Halil dayısı hem de müstakbel (!) kayınpederinin intikamının peşinde. Arkasında asla kimsenin desteği olmadan şirketin küçük ortağı olduğunu da öğrenmesiyle birlikte gözünü iyice kararttı. Kaybedecek bir şeyi yok. Zaten hayata yenik başlamış. Yaşadığı yerden kovulan, Tansu ve Turgut tarafından asla insan yerine konulmayan Beton, Sarıbahçe’nin potansiyel katillerinin kökünü kazımaya çok kararlı. Üstelik bunu kendi çıkarları için değil sevdiği birini kaybetmenin acısı ile yapıyor. Berkay Ateş’in Beton’u yorumlamasını o kadar beğeniyorum ki! Benim için Türk dizi tarihine kazınması gereken bir karakter. Ani duygu değişimlerini muazzam yansıtıyor Berkay Bey, saygılar. Onu çok seviyoruz!


Ve Beton, elini kana bular.. Bana göre olacak olan tam da buydu zaten. Ortalıkta dönen güç savaşına değil de kendi kişisel intikamının peşinde oldu hep Beton. Çünkü onun derdi ne para ne de güç. Onu kimsenin sevmediği kadar seven Halil dayısının intikamıydı bu. Şirketin küçük ortağı olması, Tansu’nun veya Turgut’un himayesinde olması, Sarıbahçe’nin istenmeyen elemanı olması.. Hiç mühim değil onun için bunlar.. Tek derdi sevgiydi. O da gitti. Artık tek tabanca. Bu arada çekimlere bayıldığımı söylemeden geçmeyeyim harika bir iş çıkmış ortaya.

Tam dibe batmışken Tansu’nun yaptığı hamle çok güzeldi. Kıvrak zekasını konuşturdu ve Turgut kardeşini hafife almaması gerektiğini anlamış oldu. Herkesin eline sağlık, uzun zamandır bu kadar kaliteli bir dijital dizi izlememiştik. Bir taht kavgası ile başlayan hikayenin, babalarından sonra birbirine sığınan aileye dönüşmesi çok güzel oldu. Önümüzdeki bölümü merakla bekliyoruz, yeni yazılarda görüşmek üzere! 🙂
Yorum yok