
Arkadaşlar tekrar merhaba. Size yeni bir film incelemesi ile geldim. Bildiğiniz üzere efsane partnerler Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ, “İstanbul İçin Son Çağrı” filminde tekrar bir araya geldiler. Film, Mehmet ve Serin çiftinin macera dolu “aşkı yeniden bulma” hikâyesi. Yazıda spoiler vermiş olacağım. Film, konusu itibariyle sıradan bir romantik komedi gibi gözükse de aslında ilişkilerin derinden sorgulanması ile ilgili.

Çoğu ilişkiyi filmlerde giriş-gelişme- sonuç olarak izlersiniz. Biz Mehmet ve Serin’in hikayesini sondan başlayarak izledik. Nasıl mı? Havaalanında bavul beklerken tesadüfen tanıştığını zannettiğimiz bu ikili aslında evliliği bitmek üzere olan bir çift. Terapistlerinin onlardan istediği son görevi yapmak için birlikte New York yollarına düşmüşler. İşte tam bu noktada onlardan istenen görev, birbirlerini tanımıyor gibi rol yapmaları ve birlikte bir gün geçirmeleri.. Bu maceranın sonucunda ya evlilikleri bitecek yada küllerinden doğacak. Açıkçası filmi birlikte geçirdikleri bir günden sonra hiç görüşmemek üzere vedalaşacaklarını düşünerek açmıştım. Çünkü filmin özetinde yazan ikisinin de evli olduğu idi. Sonra tabii ki anladık ki birbirleri ile evlilermiş.. Seyirci için entresan bir anlatı olmasına rağmen insanların sanıyorum ki beklentisi oldukça fazlaydı. Bu nedenle çok kötü yorumlar gördüğümü söylemeliyim. Ancak film sıkıcı değildi ve kadın-erkek ilişkilerinin dinamiklerini sorguya çekmesi gayet yerindeydi.

Bir kere Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat’in uyumu muazzamdı. Yine bu noktada seyirci Bihter ve Behlül tutkusu aradığı için tatmin olmamışlar. Şu unutulmamalı ki Bihter ve Behlül yasak bir aşkın kahramanlarıydı. Dolayısıyla o yasak olmanın getirdiği cazibe çok başkadır. Ben şahsen Kıvanç ve Beren’in bizi Mehmet ve Serin’in aşkına inandırdıklarını düşünüyorum. Onları böyle farklı, deli dolu karakterleri oynarken görmek şahane. Mehmet, başına buyruk, ilişkide baskın kişi olmak isteyen ve aslında gerçek fedakarlık nedir bilmeyen biri. Yeri geldiğinde psikolojik baskılardan da çekinmeyen birisi. Bir de Serin’in yanında kendini yetersiz hissetmesini, bu yüzden de kıskançlık dozunun yüksek olduğunu görebiliyoruz. Serin ise Mehmet’e nazaran çok daha deli dolu, yaratıcı, başarılı, aşık olduğu zaman da gözü başka bir şey görmeyen bir kadın. Mehmet’in aksine fedakarlık yapan taraf hep o. İstemeden de olsa kendinden çok ödün vermiş bu ilişki için. Mehmet, kendi yetersiz taraflarını örtmek için Serin’in kurduğu hayalleri baltalıyor bir noktadan sonra..Bütün bu hatalarını sonradan anlıyor tabii.. Serin’in ise tek hatası New York’ta yaşamak ve orada düzen kurmak hayalini Mehmet’e söylememek oldu. İşte filmde sevdiğim taraf da bu, her iki tarafın ilişkideki artıları eksileri güzel yansıtıldı.

Filmde çok hoşuma giden bir sahne vardı. Serin’in tek başına ıssız bir sokakta yürüdüğü ve başını tekinsiz insanlarla belaya soktuğu sahne. İşte orda Mehmet onu kurtarıyor ve elini tutuyor. Güven meselesi bir ilişkide çok önemli. Serin, Mehmet’in yanında kendini güvende hissettiğini en çok burada anlıyor. Aşkı tükettiklerini ve tamamen bittiğini sandıkları ilişkide en ufak korkuda yine birbirlerine sığındılar. Bu sahne, ikisinin içindeki aşkın bitmediğini ancak inatlarına yenik düştüklerini gösteriyor.

Şimdi gelelim filmin bana göre ana fikrine. Mehmet, bir müzisyen ve aktif bir gece hayatı var. Serin ise bir tasarımcı ve markalarla işbirliği yapıyor. Ürünlerini çok daha global bir pazarda tanıtmak istiyor. New York, Serin için hayallerine ulaşmak demekti. Mehmet için ise hayatının bitmesi. Serin, iş teklifi almışken ve görüşmeye hayallerin şehrine gelmişken Mehmet ise yalnızca kendi kariyerini düşünüyordu. İkisi de bir ortak nokta bulmaya çalışamadılar. Serin, Mehmet’in yalnızca ona destek olmasını istedi. Yanında olmasa bile desteğini hissetmek istedi. Mehmet ise bencilce düşünerek Serin’in yalnızca kendi yanında kalmasını istedi. Bu noktada fedakârlık yapan Serin oldu ve Mehmet’i bırakmayı göze alamadığı için hayallerinden vazgeçti ve güvenli alanı olan Mehmet’e döndü. Bence burada fedakarlık yapan Mehmet olabilirdi. Serin’in önünde bu kadar büyük fırsat varken onu destekleyip yanına gelmeyi, onunla New York’ta kalmayı seçebilirdi, seçmedi. Serin ise Mehmet olmadan orada yapamayacağını anladı ve geri döndü. Peki aşk her zaman hayallerimizden, isteklerimizden büyük müdür? Aşk için mesleklerimizi feda etmeli miyiz? Ne kadar ileri gitmeliyiz? Bir ilişkide tek taraflı fedakarlık doğru mu? Bu soruların cevabı herkese göre değişiklik gösterebilir. Hepsinin cevabı ucu açık. Güzel de bir tartışma konusu aslında. Siz olsanız ne yapardınız?

İncelememi bitirirken filmin çekimlerinin de harika olduğunu söylemeliyim. Işıl ışıl New York sokaklarına gitmek çok iyi geldi. Şöyle bir keyiflendik. Filmde çok da cesur sahneler vardı açıkcası. Oldukça Amerikan filmi havası var. Kıvanç ve Beren’in profesyonelliğine de şapka çıkardım. Bu cesaret tüm oyunculara yayılır umarım. Sansürler olmadan tüm doğallığı ile çekilmeli dijital projeler. Benim gözümde iyi bir romantik komedi filmi olmuş. Emeği geçenlerin eline sağlık. Peki siz nasıl buldunuz filmi? Yorumlara mutlaka bekliyorum. Analizlerimizi takipte kalınız, pişman olmazsınız. Ve gelin hep birlikte yorumlarda buluşalım! Çok sevgiyle kalın. 🙂
Yorum yok