
Herkese yeniden merhaba! Uzun bir aradan sonra You’nun yeni sezonunu yorumlamak için bazı notlar almıştım ve şimdi buradayım. Öncelikle içim çok buruk çünkü veda ettik. Ancak çok beğendiğim vurucu bir veda olduğu için de mutluyum. Bende hayal kırıklığı yaratan 4. sezondan sonra 5 ilaç gibi geldi.

Sezon 5, Joe’nun ve ailesinin hikayenin başladığı yer olan New York’a dönmesi ile karşıladı bizi. Mooney’s küllerinden doğdu da diyebiliriz. Joe, eski alışkanlıklarına geri döndü. İçindeki seri katili bastırabilmek veya yaptıklarını kendi bakış açısında aklayabilmek için yazmaya devam ettiğini, kendi yaptıklarını bir karaktermiş gibi anlatmaya başladığını görüyoruz. Kendi ile bu şekilde yüzleştiğini ve karanlık tarafını durdurduğunu sanıyor olsa da işler öyle gitmiyor. Joe’nun yaradılışında var bu. Kendi küçük dünyasına giren her “şüpheli” ölmeli, ortadan kaldırılmalıdır. Kate ve Henry ile kurduğu “mutlu aile tablosu” bozulmamalıdır.

Henry’nin varlığının Joe’yu büyük ölçüde değiştireceğini düşünmüştüm ama Joe giderek daha da kontrolden çıktı. Çünkü içindeki koruma içgüdüsü daha da yoğunlaştı ve daha acımasız bir Joe gördük. Kate, başlarda Joe’nun azmettiricisi gibi gözükse de sonradan yaptığının bedellerine şahit oldu. Her ne kadar geçmişini az çok bilerek Joe ile birlikte olmuş olsa da bilmek başka görmek başka. Joe, içinde sürekli bir uçtan bir uca gidip gelen bir ruh haline sahip. Kendini dışarıya karşı gizlemek onun ustalık eseri. Kadınlara yaptığı duygusal manipülasyon sayesinde yaptığı eylemler hep cezasız kalıyor ve bir şekilde işin içinden sıyrılabiliyor.

Sezonun sevdiğim karakterlerinden biri oldu Kate. Joe’nun manipulasyonlarına bir süre inanmış gibi yapsa da içinde hep bir şüphe vardı ve onun peşinden gitti. Henry’i kendi çocuğu gibi sevdi, sahiplendi ve korudu. Love’ın emanetine gözü gibi sahip çıktı. Bu anlamda Kate benim gözümde gerçek bir anne oldu. Joe’yu bitirmede önemli ölçüde pay sahibi oldu.

Kate’in üvey kardeşi Teddy, Joe’un radarına girer demiştim ama yırttı gerçekten. Sezonun favorilerinden biri olacak iken az sahnesi olmasına üzüldüğümü söylemeliyim. Kate o kadar yalnız bir kadındı ki Teddy onun tek sırdaşı oldu. Üvey de olsalar kardeşliklerini çok sevdim, harika işlenmişti.

Sezonun benim için en bomba kardeşleri Maddie ve Reagen ikizler oldu! Anna Camp bu performans ile ödülleri toplamalı! Yarattığı ikizlere bayıldım diyebilirim. İki zıt karakterde ikiz kardeşi böylesine oynamak herkesin yapacağı iş değil. Reagen’in ölümünden sonra Maddie’nin onun kılığına girmesi ve oymuş gibi yapması inanılmazdı! İki kardeşin aynı adamı sevmesi ve Maddie’nin sevdiği adam için kardeşini bile öldürmesi tüylerimi diken diken etti. Joe’yu aratmayan bir delilik. Otoriter, baskın ve başarılı kız kardeşinin gölgesinde ezilmiş ikizin intikamı sezona damga vurdu da diyebiliriz.

Joe’nun kitapçısında yangın çıkartmak deli işiydi kesinlikle, You da gördüğüm en cesur en deli karakter Maddie, Joe’nun hedefi olmaktan da korkmadı. Sonuna kadar mücadele etti ve istediği hayatı da yaşamayı başardı. Her ne kadar kardeşini öldürerek de olsa.. Açıkçası böyle bir son beklemiyordum ama Joe’dan da kurtulmayı başardılar.

Ve geldik sezonun asıl hikayesinin anlatıldığı yere. İşte Joe’nun sezonlar boyu bulmaya çalışıp bulamadığı şüpheye yer bırakmayan aşkı Bronte.. Joe’nun hayatına Beck’in hakkındaki gerçekleri öğrenmek ve intikam almak için giren Bronte, kendi kurduğu tuzağa kendisi düştü. Açıkçası Bronte çözülmesi zor, inişli çıkışlı, ne hissettiği zor anlaşılan da bir karakter oldu. Çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim, Love Quinn kalbimizde yara zira.. Bronte, yani gerçek adı Louis Flannery, kendini bambaşka bir kimlikle tanıtıp Joe’nun hayatına giriyor. Oda sevgiden yoksun kalmış yaralı bir kalp. Yani Joe’nun potansiyel “kurtarılacak kadın” hedefi. Joe, her yaklaştığı kadını yarasından tanıdı, acısının üzerine gidip duygusal manipülasyonlarına alet etti.
Bronte, oyununu baştan beri çok sağlam oynadı, Joe’nun kafasında en ufak bir şüpheye yer bırakmadı. Joe, geçmişte araştırıp delicesine takip ettiği kadınlar gibi yapmadı, güvendi ona. Ve ilk defa bir kadın kendiliğinden girdi Joe’nun hayatına. Bu da onda güven duygusu yarattı. Geçmişinde hep kendisi başkalarının hayatına bir şekilde dahil olmaya alışık olduğundan bu durum ona farklı ve güvenilir geldi. En derinini açtı, kendini sevdirdi. Hatta ve hatta ilk başlarda Bronte ona yasaklıydı, ondan kaçtı ve direndi. Ama yapamadı, çünkü karşısında kendinden emin,hedefine sağlam adımlarla koşan zeki ve ağzı laf yapan bir kadın vardı. Bu sefer stalk eylemini yapan Bronte idi.
Bronte kendini Joe’ya teslim etti ve ona aşık olduğunu gizleyemedi, bu uğurda intikam planından dahi vazgeçmeye çalıştı. Çünkü Joe yine her zamanki gibi kurtarılması gereken bir kadını kurtarma operasyonu yapıyordu. Bronte’ye dünyanın en değerli kadını gibi hissettiriyordu, onu kötülüklerden “kendi yöntemleri” ile koruyordu. Taa ki, geçmişten büyük bir sürpriz çıkıncaya kadar..

Madeline Brewer harika bir “Bronte – Louis” yarattı kesinlikle. Zaman zaman kızıp zaman zaman sevdik. Zaten böyle “gri” karakterlerin varlığı bize “You” yu sevdiren kısım. Beck ve mağdur kız kardeşleri için bu intikamdan iyi ki vazgeçmedin ve sizden sonra kurban olabilecek kadınları kurtardın sen Bronte. Korkusuzca katil adayı ile mücadele ettin ve başardın.
Joe yıllarca bebek yüzlü, entel ve gizemli havasıyla karanlık tarafını gizlemeyi başarıyordu. Ortaya çıkmaz sandığı gerçekler bir bir ortaya çıkıyordu ve Joe geri dönülmez bir yola girmişti. Kabul de ediyordu, böyle biriydi o.

Bu kafeste yaşananları asla unutmayacağız. Bu sezon beni en etkileyen sahneler yine bu camdan kafesin içinde geçti. Çünkü bu kafeste yalan yoktu, sadece en acı gerçekler vardı. O korkunç beyaz ışığa uyanan onlarca kişi, kanları defalarca sinmiş o halı, o sır dolu sayfalar, kitaplar…

Bronte, kendisi ve tüm kadınların hikayesini baştan yazdı. Beck’in, Love’ın, Kate’in, Marienne’in ve diğer kurbanların intikamı başarıyla alındı. Sonunda adalet sağlandı. Joe Goldberg efsane bir romancı olup hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edebilirdi. Marienne’in geri dönmesi, ölmemesi Joe’nun bitişini hızlandırdı. Harika bir kadın dayanışmasına şahit olduk. Bronte’ye gözünü açtıran yine harika bir kadın dayanışması oldu. Gözlerim dolu dolu izledim.

Joe, sonunda ölmüş olsaydı kesinlikle bu yazıyı yazıyor olmazdım. Joe en hak ettiği yere, parmaklıklar arkasına gitti. Yaptıklarının bedelini Henry gibi harika bir çocuktan yoksun olarak ödeyecek artık. Ve nihayet artık kurbanlar yok, artık öldürmek yok. Artık bütün ömrünü hapiste geçirecek olan Joe var.
Penn Badgley, şüphesiz son yılların en iyi seri katil profilini çıkardı. Bu harika oyunculuğu ne kadar övsek az kalır, kendisinin Joe dan nefret ettiğini söylediği röportajı gülerek izlemiştim. Bir oyuncu oynadığı her karakter ile bağ kurmalı elbet ama kötüye de kötü demeli, güzellememeli.
Joe’nun kurbanları için sağlanan adalet, diğer tüm kadınlar için sağlanmalı, kadın cinayetleri durdurulmalı, gerekli önlemler acilen alınmalıdır.
Joe Goldberg, sana en sağlam vedayı ettik!
Yepyeni hikayelerde ve yazılarda görüşmek dileğiyle!
Yorum yok