Herkese merhaba. You’nun 4. Sezonunun ikinci kısmıyla karşınızdayım. Yine uzun bir yazı olacak o yüzden hemen başlıyorum. Joe, Rhys’i izlemeye koyulur, fakat bu düşündüğünden de zordur. Çünkü Rhys, başkanlığa adaylığını koymuştur ve hep göz önündedir. Evine dönen Joe, şanslı günündedir ve karşısında Rhys’i bulur. Arkadaşlarını niçin öldürdüğünü Joe’ya sıralar ve ondan suçu üstüne atabilecekleri birini bulmasını ister, bulamazsa Joe hapsi boylayacaktır. 

Joe’yu hızlandırmak için Simon’un kesik kulağını gönderen Rhys’in sabrı kalmamıştır. Simon’un anısına düzenlenen sergide Phoebe’ye takıntılı bir kadın ortaya çıkar. Phoebe ile çok eskiden arkadaş olduğunu söyleyen Dawn, kızı korumak için onu odaya kilitler. Lady’nin ortadan kaybolduğunu öğrenen Joe, onları aramaya koyulur ve bulur. Bir şekilde odaya giren Joe, yaşanan kargaşa esnasında kesik kulağı Dawn’ın çantasına koyar. Ta tam suçu üstlenecek kişi bulunmuştur. Üç kişinin ölümünden şüpheli(!) olan Dawn tutuklanır. 

Joe, Rhys ile hesabının kapandığını düşünse de yanılıyordur. Çünkü Rhys’in çok daha büyük bir planı vardır. Sıradaki kurban sevdiği kadının babası, Rhys’in baş düşmanlarından biri Tom Lockwood’dur. Kate’in babasıyla bir akşam yemeğinde tanışan Joe, Tom’un ona sunduğu teklife şaşırır. Tom tam da Joe’dan Rhys’i öldürmesini ister. Aşık olduğu kadının babası, kendisini Love ve eski hayatıyla tehdit ederken Rhys ise Marienne ile köşeye sıkıştırmaya çalışır. İyice kapana kısılan Joe, kararını Rhys’i öldürmekten yana verir.

Rhys’in canına canice kıyan Joe, işte bu dakikadan sonra hayali arkadaşı ile tanışır. “Sen benim kötü yanlarımın dışa vurumusun” dediği hayalet Rhys sayesinde anlıyoruz ki katil bildiğimiz Joe imiş. Yaptıklarını başka bir insanın üzerine atmış bir nevi. İkinci kısımda psikolojik vakalar oldukça fazlaydı. Bu arada Nadia, hocasının katille ilgili bilgi sahibi olduğunu düşünür, ondan şüphelenmeye başlar. Bir yolunu bulup Joe’nun evine girer, yakaladığı ipuçlarını takip edip sürpriz bir ismi üç sezondur bildiğimiz o kafeste görür: Marienne… Joe hakkında epey bilgi edinen Nadia, Marienne’yi orda bırakmak istemez ve onu kurtarmak için plan yapar.

8. Bölümde, Joe’nun Marienne’yi trene binmeden önce kaçırdığını ve esir aldığını öğreniyoruz. Marienne’nin Londra’ya gitmeden önce kızıyla sohbetlerini; Joe ile karşılaşıp sözde kurtuluşunu, saplantılı eski aşığı tarafından esir alınıp kafese tıkılmasını, orada yaşadığı korku dolu günleri flashbackle izliyoruz. Kendinden geçmiş halde olan Joe, hayalet arkadaşı Rhys sayesinde Marienne’yi kaçırdığını öğrenir ve bir nevi iç sesi olan yeni arkadaşıyla birlikte eski aşığının yerini hatırlar.

Joe, Marienne’yi serbest bırakmak istese de hayalet Rhys, buna izin vermez ve kafasını karıştırmaya çalışır. İç sesi ve kötü yanlarıyla savaşan Joe, kararını vermiştir. Marienne’yi serbest bırakacaktır. Bu arada kabuslar görür. Bu kabusların kahramanları ise Beck ve Love’dur. (Love’u izlemeyi çok özlemişim, gerçekten. İlk kısımda belki ölmemiştir, diye çok bekledim) Uyandıktan sonra hiç zaman kaybetmeden Marienne’nin yanına gitse de çok geç kalmıştır. 

Yaptığı bütün kötülükler iyice kendisine ağır gelmeye başlayan Joe’nun büyük bir planı vardır ama öncesinde son bir kez birini öldürmeyi kafasına koyar. Kate’in, babası hakkında anlattıkları Joe’nun canını sıkmıştır ve sevdiği kadının üzülmesine gönlü razı olmaz. Ve yine her zamanki gibi sevdiklerini üzen insanları ortadan kaldırmayı kendinde hak görür. Hayalet arkadaşı Rhys ile son kez işbirliği yapar, Tom’u öldürür. Son cinayetini de işledikten sonra her şeyin bittiğini düşünen Joe, kendini köprüden atar. Ölmek ister ama başaramaz.

Son bölüm oldukça heyecanlı ve sürpriz doluydu. Hayalet Rhys, son beş bölümün ilgi çekici bir karakteri oldu. Joe köprüden ilk hayalet arkadaşını, iç sesini attı. Sonra da kendi atladı. Ona verilen ikinci şansta, o sapkınlığını, caniliğini ilk hayatında bırakabilecek mi acaba? Benim pek ümidim yok ama göreceğiz bakalım. Son beş dakika dizide yer alan diğer kişilerin hayatlarını gördük. Benim en sevindiğim Phoebe oldu. Hayatta bir amacının olmadığını düşünüyordu, Tayland’da yepyeni ve huzur dolu bir yaşama kavuştu. Yılışık, hayatındaki kadını para için kullanan Adam’dan da kurtuldu. Kate ise babasının ölümünden sonra sevdiği adamla, Joe ile birlikte Newyork’a taşındı.

Beşinci sezon ne zaman gelir bilmiyorum, fakat keşke Joe atladığında dizi bitseydi diye düşünmedim değil. Yine de diğer sezonda görüşmek üzere, hoşça kalın…:)

Yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir