
Herkese yeniden selam! Netflix’in yepyeni Türk yapımı Kubra’yı büyük merakla bekliyordum. Kitabını çok çok sevmiştim doğrusu. Bilmeyenler için “Kubra” Afşin Kum’un aynı adlı romanından uyarlama. Başrollerinde Çağatay Ulusoy, Aslıhan Malbora, Ahsen Eroğlu ve Nazan Kesal bulunuyor. Dizi, Gökhan Şahinoğlu adlı bir gence “Kubra” adlı kişiden gelen gizemli mesaj ve sonrasında değişen hayatını anlatıyor.
Gökhan Şahinoğlu, sıradan bir hayat süren ve torna atölyesinde çalışan bir çıraktır. Aynı zamanda muhafazakar bir hayat tarzı vardır. Sözlüsü Merve ile evlenmeyi planlamaktadır. Arkadaş çevresi içinde de sevilen, sayılan biridir. Bir gün bir arkadaşlık uygulamasından mesaj alır. Kübra adlı kişi, “Sen Farklısın. ” yazmıştır. Uygulamadaki lakabı “Semavi” olan Gökhan, gittikçe gelen bu gizemli mesajlara itaat etmeye başlar ve o mesajların tanrı tarafından kendisine gönderildiğine inanmaya başlar. Bütün olaylar işte tam da böyle patlak verir.
Kitabında olmayan sahneler vardı dizide, olaylar biraz değiştirilmişti açıkçası. Aynı zamanda da olmayan çok fazla sahne vardı. İlk 6 bölüm durağan geçse de son iki bölümde oldukça ivme kazanıyor dizi.

Gökhan Şahinoğlu, travmaları olan bir karakter. Çağatay Ulusoy, böyle yaralı, defolu, gri karakterleri canlandırmayı çok seviyor ve başarılı da oluyor. Gökhan, askerde iken bir patlama yaşanıyor ve koğuş arkadaşlarını kaybediyor. Koca koğuştan hayatta kalan tek kişi de Gökhan. O olaydan beri kendisinin özel biri olduğuna inanan Gökhan, Kübra’nın mesajları sayesinde kendine bambaşka bir yol çiziyor. İlk başta inanmasa ve şaşkınlıkla karşılasa da mesajlar artmaya başladıkça Gökhan kendini “Semavi” Lakaplı bir kanaat önderi gibi görmeye başlıyor. Peygamberlik gibi demeyelim de, Allah tarafından seçilmiş kişi olduğuna inanıyor. Semt olarak da alt sınıf ve eğitimsiz kesimin olduğu bir bölgede yaşadığından ne yazık ki insanlar sorgusuz sualsiz Gökhan’ın peşinden gitmeye, o ne derse onu yapmaya başlıyorlar. İkna gücü de oldukça yüksek biri Gökhan. Dizide mantık hataları da olsa da alışılmışın dışında, farklı meselelere değiniyor.
Günümüz coğrafyasında ne yazık ki araştırmaktan, sorgulamaktan aciz insanlar var. Hayatı boyunca açıp tek cümle okumamış, okul yüzü görememiş ve kölelikten hallice çalışan insanlar günümüzde çok fazla. Bu tip kimseler, dolmayan duygusal boşluklarını bir şekilde doldurmaya çalışırlar. Ezilmişliklerinin, hayatın onlara vermediği imkanların onlarda yarattığı isyankâr bir ruh var hep. İşte Gökhan, o isyankâr ruha, o acı içindeki insanların çaresizliğine dokunuyor. Kübra’nın verdiği öğütleri Allah’ın verdiği öğütler kabul edip etrafına rehber olmaya çalışıyor.

Gökhan, ilk zamanlar kendine destekçi bulmakta zorlanıyor. En yakınları başta ona inanmıyor. Asla inanmayanlardan biri de Annesi. Endişeli bekleyiş ve oğlunun dönüştüğü kişi onu hep endişelendirse de o da içten içe Gökhan’ın bu “kendini bulma” sürecinde pasif kalmayı tercih ediyor. Aile her şeydir, belki daha çok engellemeye çalışsa bunlar olmazdı diye düşünmeden edemiyor insan. Bu arada Nazan Kesal’ın çok az sahnesi vardı kendisini biraz daha fazla izlemeyi tercih ederdim.

Ahsen Eroğlu, Gülcan rolü ile karşımızdaydı. Kendisini çok severim çok tatlı bir oyuncu. Kendisinden ters köşe bir rol geldi böylece. Ahsen Eroğlu’nun canlandırdığı ruh hali en karanlık karakter Gülcan sanırım. İntihara meyilli, babasının ölümünden kendini sorumlu tutan ve bu acı ile baş edemeyen biri. Annenin pasifliği, abisinin yer yer cahilliği eklenince aslında çok yalnız biri. Bu yüzden abisi ne derse onun için kural gibi. İlk dakikadan beri abisinin destekçisi olan Gülcan, sonunda pişman olsa da o da kendini bulma yolculuğunda yol kat etti.
Aslıhan Malbora, Merve rolünde karşımızdaydı. Gökhan’ın sözlüsü Merve, sözlüsünün bir kanaat önderine dönüşmesinden çok memnundu. Popülerlik, tanınmışlık onun da başını döndürdü. Böyle bir şöhret iyi mi kötü mü tartışılır fakat Merve, bu şöhreti kötüye kullandı. Gökhan’ın “seçilmiş kişi” imajını pekiştirmek için oyun oynamaktan da geri durmadı. Sonucunda o da yaptıklarına pişman oldu. Her ne kadar onun iyiliği için yaptığını söylese de yaptığının çok ağır bedelleri vardı. İnsanların Gökhan’ın ağzından her çıkan söze, her hareketine tapması Merve’yi de yüceltti, onu da ünü dünyaları aştı. Aslıhan Malbora Merve’yi harika canlandırmış.

Aytek Şayan, Serhat rolü ile karşımızdaydı. Gülcan’ın baba kaybından dolayı uyuşturucuya bulaşması, hayatının kararması hep Serhat yüzünden ne yazık ki. Gülcan’ın Serhat’ın nasıl biri olduğunu asla anlamaması da yalnızlığından. İlişkisini kimseye anlatamıyor, ona doğruyu gösteren kimsecikler yok. Serhat ise oldukça çıkarcı ve kötü biri. Semavi’nin peşinde olan polislere köstebeklik yapan Serhat, hem dostuna hem aşığına kazık atıyor. Kendisini şuan yine Gaddar dizisinde Çağatay Ulusoy ile birlikte izliyoruz. Harika bir oyuncu, bu diziyle iyice radarımıza girdi.

Semavi ve yol arkadaşları, Semavi Yardımlaşma Derneği’nde insanlara maddi manevi destek veriyorlar. Çaresiz durumdaki halka yardım edip, Semavi sohbetleri düzenliyorlar. Öyle ki binlerce insan Semavi’nin ağzından çıkan iki kelimeyi duymak için akın akın geliyor. Semavi’nin önlenemez yükselişi, sadece halkın değil polisin de ilgisini çekiyor. İşin ucunda bir dolandırıcılık olduğunu düşünen polisler, Semavi’nin hep ensesindeler. Yukarıda da bahsettiğim gibi Semavi, çaresiz ve acılı insanların yüreklerine bir şekilde dokunuyor. İnsanlar Semavi’nin onları kandırıp kandırmadığına bakmaksızın onun yanındalar. Çünkü yaralı ruhları böyle iyileşiyor.

Ahmet Mümtaz Taylan’ı Semavi davasında etkin görev alan komiser görevinde izliyoruz. Kendisi de evladını acı şekilde kaybetmiş, eşiyle ayrı, kafası hafif kırık biri. Kendini Semavi’nin yalan söylediğini ortaya çıkarmaya adamış. Evladını aniden ve çok acı şekilde kaybettiğinden birinin kutsal olabileceğine, ona kurşun işlemeyeceğine, olağanüstü ön sezileri olacağına inancı yok. Çünkü zaten Allah onun evladını almış ondan.. Dolayısıyla Allah’ın elçisi Semavi’ye ve müritlerine asla saygısı yok. Bu arada Çağatay Ulusoy ile olan ikili sahneleri müthiş seyir zevki verdi.

Kitabı okumayan biri için dizinin son iki bölümü çok sürprizli. Kübra, yani asıl ismi “KUBRA” aslında bir yapay zeka yazılımı. Ve tüm bu mesajlar yalnızca bir sistem üzerinden atılıyor. Bir şirketin geliştirdiği bu yapay zeka yazılımı, Gökhan Şahinoğlu gibi aynı yaşlarda bir sürü gence aynı mesajdan gönderiyor. Sonucunda insan gücü ve zekası ile yapılan bu yazılım, insanlığı ele geçirmeye çalışıyor. Onur Ünsal’ı ise bu yazılımı hazırlayan kişilerden biri olarak izliyoruz. Gerçekten harika bir oyuncu kendisi. Son bölümlerde izlememize rağmen yeterince kızdırdı bizi. Para hırsı ile yarattıkları yazılıma her türlü yetkiyi yükleyip, bunu herkesten gizleyip olanları büyük bir keyifle izliyor. Yarattığı yazılım, Gökhan’ın duyguları ile oynuyor ve Allah rolü yapıyor. Ve Gökhan, bu rol için biçilmiş kaftan. Kubra, insanların bilgilerine kolayca ulaşıp onların hayatına dair her türlü bilgiyi edinip kendine bir rol çiziyor ve insanların hayatlarına sızıyor. Bunu yapan yalnızca bir yazılım sistemi. Fakat bu özellikleri ona yükleyen yine bir insan. Her ne kadar yapay zekânın bizleri yönetebileceğine inanıyor olsak da işin içine insani duygular giriyor ve bu duyguların karşılığı hiç bir yapay zekâ da olamaz.
Bir gün insanlığın bitip, yapay zekânın tüm insanlığı ele geçirebileceğini düşünüyoruz. Fakat yapay zekâ da kendi kendine oluşmadı. Bunu yapanlar, üretenler, geliştirenler de insanlar.. Kısacası biz istemezsek, hiç bir kuvvet bizi ele geçiremez. Hele düşüncelerimizi asla..
Kubra, yeni bir düzenin kurulmasını anlatıyor aslında. Ve bu düzen kurulurken yaşanabilecekleri.. Gökhan ve müritleri ise aslında düzenin kurucuları değil, düzenin parçaları.
Eleştirilecek çok yönü ve mantık hataları olsa da Netflix’in eli yüzü düzgün projelerinden birisi diyebiliriz Kubra için. İçimde kalan ise 6 bölüm boyunca Semavi konusunun işlenmesi. Kubra’yı tanıyıp neyin neden olduğunu anlamamız sadece 2 bölüm sürdü. Aynı zamanda daha etkili bir son da beklerdim. Bütün bunlara rağmen televizyonda izleyemeyeceğimiz cesurlukta işler yapıldığı için emeklere sağlık diyorum. Yazıyı okuyacak olanlara da çok teşekkür ediyorum! Bir sonraki yazıya kadar kendinize iyi bakın! 🙂
Yorum yok