
Evet arkadaşlar, yine ben. Bir Netflix yapımını daha ele alacağız birlikte. Biliyorsunuz yepyeni içeriğimiz “Kimler Geldi Kimler Geçti” görücüye çıktı. Şimdi dizi ile ilgili yazılan şeylere pek bakmadım şahsen. Objektif olarak kendi analizlerimi size aktarıyor olacağım uzun uzun bu yazımda. Evet, dizimiz daha çok kadın-erkek ilişkilerine odaklanıyor. Daha çok ilişki terimlerine odaklı, eğlenceli bir iş olmuş. Saçma diyenler de var elbette. Ama, beklentiniz olmadan izlerseniz bence sıkılmazsınız. Her Netflix işinin kült olmasını beklersek işimiz zor. Elbet o da gelecek.

Esas kızımız Leyla Taylan, dayısı ile çalışan bir avukat. O ve onun etrafında dönen ilişki ağları anlatılıyor. Leyla’nın doğru insanı bulma hikayesi de diyebiliriz. Aslında tam adı yolculuk bunun. Çünkü kendimizi ne kadar iyi tanırsak hayatımıza girecek insanları da o kadar iyi seçeriz.. Hayatımıza giren her insan da aslında bizi bize tanıtır. Eksiğimizi, fazlamızı, gelişip gelişmediğimizi anlarız. Leyla da bu yolculukta kendini tanıyor aslında. Biraz ne istediğini bilmeyen biri Leyla. İlişkide odak noktası olmak istiyor. Ailesi evet var, çok mutlu olduğunu iddia etse de kesinlikle değil. Çünkü sürekli uzakta olan bir aileden bahsediyoruz burada. Leyla’nın tek tutunduğu 9 yıldır birlikte olduğu söylenen Ömer. Şimdi oralara geleceğiz. Son zamanlarda hoşuma giden şey, kusurlu baş karakterler yazılması. Olduğu gibi, seyirciye güzellenmeden bizden karakterler yazılıyor olması güzel bir gelişme. Leyla da işte öyle bir karakter, kusurlu ve herkesin kendinden bir parça bulabileceği.

Ömer’e gelirsek, ilk başta çok ideal bir adam gibi gözüküyor kendisi. Ama daha sonra görüyoruz ki yalnızca kendisini düşünüyor. Yanında kendinden daha üstün bir kadın görmeye dayanamıyor. Diğer yandan alışkanlıklarına çok bağlı ve kopamıyor. Leyla ile olan ilişkisi hem arkadaşlık hem tutku içerdiğinden o duygulardan kopmak istemiyor. Aslında o ona hissettirilene bakıyor kişiye değil. Leyla’yı biraz ilgi gördü diye aldatmasından da anlayabiliriz bunu. Tipik canı sıkılınca ilgi için yara bandı arayan biri ne yazık ki. Dizinin sonu gerçekten şaşırttı beni. Ömer’in daha da yapmaz dediğimiz her şeyi yapmış olması çok can sıkıcı.. Tüm bu kusurlara rağmen Metin Akdülger o kadar iyi taşımış ki karakteri! Serenay Sarıkaya da öyle, duyguları ikisi de harika yansıtıyorlar. Yine partner olarak izlemek isterim bu ikiliyi.

Bir de Feyyaz – Şeyyaz’ımız var. Şeyyaz gerçekten o kadar yakışıyor ki! 🙂 Bu arkadaşımız gerçekten ne istediğini bilmeyen, selam çakıp kaçan, “Behlül Kaçar” adamı. Boran Kuzum’un Amazon Prime işi olan Aşk-ı Memnu uyarlamasında Behlül’ü oynamasına şaşmamalı. Tam olmuş karaktere. Eski sevgili bağımlısı, doyumsuz, entel dantel bir karakter. Böyle bilgisi, entelliği, aşçılık yapması ile etki altına alan etkileyen ancak kafasına esince kaçan, ulaşılmayan sorunlu bir kafası var. Koşarak uzaklaşılması gerekiyor. Boran Kuzum harika olmuş gerçekten rolüne.

Ahmet Rıfat Şunlar, Sarp rolünde karşımıza çıkıyor. Arkadaş grubunun en “kanka” adamı. Hep kanka olarak görülen ama içinde ne yaşadığı anlaşılmayan birisi. Özgüven eksikliği dolayısıyla kendini tam ifade edememek de var kendisinde. İçten içe Leyla’yı seviyor fakat bir türlü görülmüyor. Ve kendisi de bunu gizleyebilmek için başkası ile evleniyor. Teknik olarak evlilik ona yapılan bir sürpriz olsa da ümit veren de kendisiydi. Kendine güvenen, emin adımlar atan ve duygularını gizli gizli yaşamayan açık açık söyleyen ve bunun için başkalarını yara bandı yapmayan biri olsaydı bir şansı olabilirdi. Sonunda da çevirdiği oyunları öğrendik kendisi meğer dizinin kötü adamı sayılırmış.

Dizide ideal bir ilişki yok mu derseniz var. Esra Ruşan ve Efe Tunçer mükemmel bir ikili olmuşlar gerçekten bayıldım ikisine. Evli ve çocuklu olmalarına rağmen gezmeden, eğlenmeden hiç geri kalmıyor oluşları harika. Bir de ben sanırım hafif otoriter kadın ve hanımcı erkek çiftlerini seviyorum. Bana sevimli geliyor böylesi. Bu ikiliyi daha çok izlemek isteriz.

Dizide başka bir korkunç detay ise takıntılı eş detayıydı. Tuğba adlı çok zengin bir kadını canlandıran Bade İşçil, yine çok zengin bir iş adamı olan Cem Murathan’ın boşanmaya çalıştığı eşi. Akla gelmeyecek şeyler yapıp intikam almaya çalışan bu hanımefendi, Cem Bey’in otelini yaktıracak kadar da gözü kara birisi. Herkesin karşısına iyi insanlar çıksın diyoruz..

Gelelim dizide en sevdiğim detaya, hatta detayın kendisine! Leyla ve Cem ilişkisi gerçekten favorim oldu. Serenay Sarıkaya ve Hakan Kurtaş bu nasıl bir yakışmak böyle? Neden daha önce bir araya getirilmedi bu ikili? Cem Murathan ve Leyla, boşanma davası vesilesiyle tanıştılar ve aralarında büyük bir çekim oluştu. Cem Murathan, başlarda Leyla ile zıtlaşsa da büyük aşklar öyle başlıyor biliyorsunuz. Gizemli, az konuşan, ketum biri Cem. Ancak sevdi mi tam seven ve kilitli kapılarını ancak kendisi için çok özel insanlara açabilen birisi. Günlük ilişkileri var, vitrinde öyle gözüküyor. Kadın koleksiyoneri olduğu söyleniyor. Ancak hiç birine duygu hissetmiyor. Geçmişi çok yaralı ve büyük hayal kırıklığına uğramış. Dıştan güvenilmez gibi gözükse de aşık olduğu kadına karşı oldukça ilgili olan birisi. Leyla’nın büyüsüne kapıldı. Çünkü onda doğallığı, sadeliği, akışına göre yaşamayı gördü. Onun yanında kasmadı Leyla, olduğu gibiydi hep. En çok sahici olmasını sevdi Leyla’nın kusurlarına rağmen.. Topuklu ayakkabıdan arınmış çıplak ayaklarla sahilde koşuyor gibi hissettirdi ikisine de bu ilişki.

Ömer öyle manipülatif birisi ki, Leyla’yı bir şekilde kopmamaları gerektiğine inandırdı. Leyla da ne istediğini bilmeyen, güvenli bir liman aradığı için Ömer’in elini tutup evlenmek istedi. Ben bunca yılın emeği boşa gitmesin diyerek bunu kabul ettiğini düşünüyorum. Ve arkadaş çevresinin ne yazık ki dolduruşuna da geldi. Ömer onun için tek doğru kişiydi çünkü yıllardır iyisiyle kötüsüyle yanında olan oydu. Cem ise kadınlardan kendisine takım kurmuştu. Güvenilmezdi çünkü gizemliydi. Ömer ise gizli saklı Leyla’yı aldatıyordu. Üstelik bu bilgi, tüm arkadaşları tarafından saklanmıştı. Nihayet Leyla, kopamadığı alışkanlığının da gerçek yüzünü görmüş oldu.

Diziye dair beni en çok gülümseten sahneler Buddy ve Leyla sahneleri oldu. Harika bir köpek gerçekten, ekranın içine girip kafasından öpmek istedim. Herkesin bir hayvan tarafından sevilmesi gerektiğine, bu duyguyu tatmaları gerektiğine inanıyorum. Ömer o kadar hırslı bir karakter ki köpeğin velayetini bile kendine geçirmeye çalıştı. Çocuk sonucunda annesini seçti o ayrı! 🙂

Cem ve Leyla’nın tüm entrikalardan ve dramlardan kopup bir araya gelmelerini aynen böyle bekledim. İkisinin etrafı da şeytan dolu. İkisinin de belli başlı kusurları da olsa birbirlerini kafalarından çıkartamadılar. Leyla çok kaçtı, çok mücadele etti, çok diretti. Ömer’e sığındı doğru olduğunu sanarak.. Umarım Cem hiç bırakmaz artık Leyla’yı. İkisinin de acilen çevrelerini değiştirmeleri gerekiyor. İlişkilerin olmazsa olmazı kalbimizin sesini doğru dinlemek bence. Etraftaki sesleri bazen çok da duymamak gerekiyor. Yoksa gerçekten bizi neyin mutlu ettiğini kaçırıyoruz.

Dizi genel olarak çok akıyor olsa da bazı kısımları anlamakta zorlandığımı da söylemem gerekir. Geçmişte mi gelecekte mi yaşandığı belli olmayan sahneler duygu yoğunluğunu bozuyor açıkçası. Ona dikkat edilseydi çok daha iyi olabilirdi. Ancak buna rağmen yine romantik-komedi türünde güzel bir iş çıkarılmış ortaya.
Netflix’te yapılan çoğu Türk dizisini seyircimiz beğenmiyor, hakkıdır. Bu diziyi de beğenen, beğenmeyen yine olacaktır. Ancak her zaman zekice senaryolar, aksiyonlar sağlam bilim-kurgular bekleyemeyiz. Yabancı işlerden de çok beğenmediklerimiz oluyor. En azından harika oyuculuklar hatırına bu işe bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım fikirlerimi siz okuyucularımız beslersiniz, ve birlikte yol almaya devam ederiz. Size soracağım bir soru ile bitireceğim. Doğru insan sizce var mıdır ve kimdir bu doğru insan?
Cevaplarda buluşmak, sevgiyle kalmak ve sizler tarafından okunmak dileğiyle..
Yorum yok